KURAN BİLGİSİ
KUR’ÂN BİLGİSİKUR’ÂN TARİHİ TEMEL BİLGİLER
Kur’ân’ın tarihsel bir metin olmadığını herkes kabul eder ve bilir. Fakat bununla birlikte en eski bir belge niteliğine de sahiptir. Bundan dolayı tarihi açı–dan da üstün bir öneme sahiptir. Kur’ân ilimlerinden biri de “nüzul sebebi” ismini taşımaktadır. Bu ilim de şu konuları kapsamaktadır: Peygamber (s.a.v)’in muasırı ye Kur’ân vahyinin nüzûlü dönemindeki Arap kav minin yaşamında meydana gelen ve gerçekleş–miş olan sorunlar, olaylar, istekler, görüşler, sualler, ce vaplar vb. konular, Kur’ân-ı Kerimde İlahî iradeye göre yankı bulmuştur. Vahyin Geliş Usülleri: Muteber hadîs ve tefsîr usûlü kitaplarında bildirildiğine göre vahiy şu şekiller–de gelirdi.1. Cebrâil aleyhisselâmın insan şekline girerek getirdiği vahiylerdir. Vahyin en kolay şekli de budur. Cebrâil çoğunlukla Peygamberimize Dıhye isimli sahâbînin şeklinde gelirdi. Cibrîl hadîsinde bildirilen–ler böyledir.2. Peygamberimizin uyanıkken Cebrâil aleyhis–selâm tarafından vahyin Peygamberimizin kalbine bırakılmasıdır.3. Doğru rüyâlar: Bu, vahyin ilk şeklidir. Pey–gamberlerin bilhassa Peygamberimizin gördüğü rü–yâlar, daha sonra uyanınca gerçek hayatta aynen meydana gelirdi. Hazret-i Âişe şöyle buyurur: “Pey–gamberimizin gördüğü rüyâlar aynen çıkardı. Bu rü–yâlar sabah aydınlığı kadar açıktı.”4. Buhârî ve Müslim’de bildirildiğine göre Cebrâi–lin görülmeden, şiddetli bir sesle vahyi bildirmesi–dir. İşitilen bu ses, ya vahiy meleğinin kendi sesi veya kanatlarının uğultusu idi. Kendisinde; korkutma ve azap bulunan âyetler bu şekilde gelirdi. Peygamberi–miz, vahyin bu çeşidi gelirken, titrer ve terlerdi. Hattâ heyecanlanırdı.5. Cebrâil’in Peygamberimize uyku hâlindey–ken gelmesidir.6. Cebrâil’in bizzat kendi şekliyle getirdiği va–hiydir. Peygamberimize Hira Dağında gelen ilk vahiy bu şekilde olmuştur. Aynı durum Mîrâc hâdisesinde de meydana gelmiştir.7. Peygamber Efendimiz uyanıkken, arada per–de olmaksızın doğrudun Allahü Teâlâ ile konuşması şeklindeki vahiydir. Mîrâc gecesi meydana gelmiştir.Kur’ân’ın Mushaf Haline GetirilmesiYemame savaşında, Kur’an “okuyucularının” (kurrâ) çoğunun öldürülmesi, (634 yılında halife olan) Hz. Ömer ibn Hattab’ı kaygılandırmıştı. Kur’an’ı ez–bere bilen kişiler olmaları nedeniyle, Hz. Ömer, bun–lardan bir bölümünün daha ölmesi halinde, Kur’an’ın bir kısmının geri getirilemeyecek şekilde kaybolaca–ğından korkmuştu. Bu nedenle O, Kur’ân’ın toplan–ması konusunda Hz. Ebu Bekir’le müşavere etti. Hz. Ebu Bekir başlangıçta tereddüt etti eme daha sonra kabul etti.Vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd ibn Sabit işin zorluğunun farkında idi, fakat sonunda kabul etti.Hz. Osman devrinde Mushaf haline geldi. Hali fe, Hz. Peygamber’in ashabından ileri gelenlerle müşâvere etti ve sonuçta Zeyd ibni Sabit’i Kur’ân’ı toplama işi ile görevlendirdi. Zeyd ile birlikte, Mek–ke’nin soylu ailelerine mensup üç kişi Ab dullah İbn Zübeyr, Said İbn As ve Abdurrahman İbn Haris’de gö revlendirilmişlerdi.
KUR’ÂN BİLGİSİÖnceki kitapların tahrifi hakkında uyarılmış olan müslümanlar Kur’an’ı bundan korumak için yazma ve istinsah konusunda çabuk davrandılar. Âyetler indikçe sahâbe tarafından yazılıp ezberlendi. Kur’an âyetleri Hz. Ebû Bekir zamanında bir araya toplana–rak mushaf haline getirildi ve “imam mushaf” denilen bu ilk nüsha daha sonra Hz. Ömer’e intikal etti; onun vefatı üzerine de kızı ve Resûl-i Ekrem’in yazı bilen eşlerinden olan Hafsa’ya verildi. Hz. Osman imam mushafı ashaptan Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. Âs ve Abdurrahman b. Hâris’e istinsah ettirip Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen ve Bahreyn’e bi–rer nüsha gönderdi. Kur’an’ın bu ilk istinsahıyla ilgili faaliyetler beş yıl kadar sürdü.İstinsah (çoğaltma) heyetine halife tarafından ihtilaf halinde Kureyş lehçesinin esas alınması ta–limatı verilmiş, heyet de aşağıdaki prensipleri göz önünde bulundurarak çoğaltma işlemini gerçekleş–tirmiştir: 1. İstinsah, Ebu Bekir zamanında toplanan mus–haf esas alınarak yapılacaktır.2. Son arzadaki durum gözetilerek, tilâveti mensûh olan ayetler alınmayacaktır.3. İhtilaf halinde Kureyş lehçesi tercih olunacak–tır. Yaşanan tilavet ihtilaflarını gidermek ve ümmeti bir noktada birleştirmek isteyen Hz. Osman bu yönüyle İslâm geleneğinde birliği sağladığından dolayı‚ “câ–miu’l-Kur’ân” olarak kabul edilmiştir. Hz. Osman’ın‚ câmiu’l-Kur’ân olarak tanınması, Kur’ân’ı onun ceme–derek bir araya getirdiği anlamına gelmez. Çünkü onun yaptığı Hz. Ebu Bekir’in yaptığı gibi koruma amaçlı bir cem değil, ümmeti belli bir imla ve okumada birleştir–me amaçlı bir çoğaltma ve cem faaliyetinden ibarettir. Müslüman tarihçiler Hz. Osman’a bu unvanı, Müslü–manları tek tip bir lehçe/okuma etrafında birleştirdiği için vermişlerdir. Zira Hz. Osman Müslümanları telaf–fuz farklılıklarından kurtarmak için Mekke telaffuzunu yani Kureyş lehçesini seçmiş ve herkesi bu okuma etrafında cemetmiştir4. Mushaf’ın istinsahı bir kaç nüsha halinde yazı–larak gerçekleştirilecek ve muhtelif beldelere gönde–rilecektir. Gönderilen mushaflara uymayan ve tashihi mümkün olmayan sayfa ve mushaflar imha edilecektir.5. Sureler, bugün elimizde bulunduğu şekliyle tertib edilecektir.6. Bu mushaflara, daha önceki mushaf veya say–falara yazılmış, açıklama mahiyetindeki ibareler ya–zılmayacaktır.Kur’ânın Noktalanması ve HarekelenmesiTevbe Suresi 3. ayeti “ve Rasuluhu” yerine “ve Rasuluhi” şeklinde okununca anlam “Allah ve Rasülü müşriklerden beridir” şeklinde iken “Allah, müşrikler–den ve Rasülü’nden de beridir.” şekline dönüşür. Ha–rekelemeye göre değişen bu okuyuş hatalarını, Arap olmayanların veya Arapça’yı bilmeyenlerin farketmesi imkansızdır. Harekeleme, bu zaruretten doğdu.69/688 de Ebu’l-Esved ed-Düeli renkli bir mü–rekkeble harflerin üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u sesini veriyor–du. Tenvin içinde iki nokta kullanıldı.Irak Valisi Haccac b.Yusuf emriyle Esved’in ög–rencisi Nasr ibnu Asım (89/708) de harfleri hareke–ledi. Kimi tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma’mer (129/746) olduğunu söylerler.Halil b. Ahmed (175/791)’in bildiğimiz hemz, teş–did, sıla, revm ve işmam gibi diğer noktalama işaret–lerini tamamlamasıyla son şeklini almıştır.* Taşir her on âyetin sonuna nokta veya benzeri bir işaret, tahmis ise her beş âyetin sonuna kırmızı bir nokta veya farklı bir işaretin konması demektir. Bunlar bazen yan yana veya alt alta birkaç nokta, bazen de kare veya dairevî süslemeler şeklinde olabilmektedir. Kaynaklarda taşir için‚ aşâr/i’şâr da denilmektedir. Arapçada parça, kısım ve bölüm gibi manalara ge–len cüz ise mushafı belli bölümlere ayırmak demektir. Tahzip, Kur’ân’ı hiziplere ayırmak, hizip ise günümüz açısından bakıldığında cüzleri kendi içinde belli kı–sımlara ayırarak taksim etmek demektir.* Kur’an’ın nokta ve harekelenmesiyle ilgi–li bir çok eser yazılmıştır. Bunlar arasında Ed-Dani (444/1053)’nin “El-Muhkem fi Nakti’l-Mesahif” adlı eseri meşhur olanıdır.Mushaf’ta okuyucunun nerelerde durup nereler–de durmaması gerektiğini gösteren işaretlere vakf alametleri denir. Çoğulu vukuftur. Ülkemizde vakf alametleri için yaygın olarak‚ secavend ismi de kulla–nılmaktadır. Türkiye dışındaki diğer İslâm ülkelerinde pek kullanılmayan bu kavram muhtemelen vakf ve ibtida konusunda eser yazan âlimlerden biri olan Mu–hammed b. Tayfur es-Secavendî’nin (ö.560/1164) adına nispetle kullanılmıştır.* Ülkemizde hâlihazırda Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Komisyonu’nun onayını alarak en sık ve yaygın olarak basılan iki mushaftan biri Ka–
11 KUR’ÂN BİLGİSİyışzâde Hafız Osman (ö.1894) ile hattat Hasan Rıza (ö.1920) hattıyla yazılan mushaflardır.* Mısır’da ve Medine’de basılan mushaflarda ise İmam Şafiî’nin görüşüne uyarak 15 adet secde âye–tinin varlığı kabul edilmekte ve Hanefiler tarafından kabul edilen secde âyetlerine Hac suresi 77. âyeti de ilave edilerek basılı mushaflarda toplam 15 sec–de alametine yer verilmektedir. Medine Mushaf’ı diye bilinen mushafta da secde âyetlerinin sayısı onbeş olarak gösterilmektedir. İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye (ö.150/767) göre Kur’ân-ı Kerim’de ondört secde âyeti vardır.