Teyemmümü Meşru Kılan Sebebler
Teyemmümü Meşru Kılan Sebebler
Teyemmümü meşru kılan sebebler iki esâsa dayanmaktadır:
1.Suyun bulunmaması: Su ya hiç bulunmaz, veya bulunur da abdeste, ya da gusle yetecek miktarda olmaz.
Şafiî ve Hanbeliler dediler ki:
Temizlenmeye yetecek kadar su bulunmaz ise de mevcûd suyla vücûdun
yıkanılabilen yerleri yıkanır. Geri kalan kısmı da teyemmüm edilir.
2. Su bulunduğu halde kullanmaktan âciz olunması veya âciz olunmayıp da, her hangi bir ihtiyaçtan ötürü
kullanılamaması. Sözgelimi gusül veya abdest için yeter miktarda su bulunur, ama kullanma imkânı olmaz veya
kullanma imkânı olur da içme gereksinimi nedeniyle kullanılamaz. Nitekim bu sebebin izahı da ileride
yapılacaktır.
Şimdi de suyu kullanmaktan âciz olmakla ilgili sebebleri bir yana bırakalım da suyu bulamayan kişinin durumunu
ele alalım: Suyu bulamayan kişi; farz namazlar, cenaze namazı, cuma namazı, bayram namazı, tavaf ve nafile
namazı -kişi farzı kılmayıp da sadece nafileye niyet etse bile ve benzeri suyla yapılan temizlikle edâ edilebilecek
olan ibâdetleri teyemmümle de edâ edebilir.
Malikiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi mukîm ve sağlıklı ise cenaze namazı için teyemmüm edemez. Ancak
kendisinin cenaze namazını kıldırması gerekir veya kendisinden başka bu işi yapabilecek abdestli biri bulunmazsa
teyemmüm etmesi sahîh olur. Bir farz namaz için teyemmüm etmiş olan kişi, buna bağlı olarak aynı teyemmümle
cenaze namazını da kılabilir. Hasta veya misafir bir kimse, cenaze namazını kendisinden başka kıldıracak biri
bulunsun, bulunmasın teyemmümle cenaze namazını kılabilir ve kıldırabilir.
Malikiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi sağlıklı ve mukîm biri ise farzlara tâbi olmayan müstakil nafile
namazlar için teyemmüm edebilir. Ancak misafir ve hastalar böyle değildirler.
Suyu bulamayan kişinin sağlıklı veya hasta olması, mukîm yeya misafir olması, sefer mesafesinin de doksan
kilometreden az veya çok olması, seferinin mubah veya memnu olması veya sefer esnasında masiyet işlemesi
aynı olup hüküm bakımından bir derişiklik gerektirmez.
Suyu bulup da bazı şer’î sebeblerden ötürü onu kullanmaktan âciz olan bir kimse, suyu bulamayan kimsenin
hükmüne tâbi olup abdestle yapılabilen bütün ibâdetleri teyemmümle edâ edebilir. Acizlik sebeblerine örnek
olarak şunları gösterebiliriz: Bir kişi, suyu kullanmaktan ötürü hasta olacağını veya hasta ise hastalığının
artacağını ve şifâsının gecikeceğini zanneder ve bu zartriında tecrübelerine veya müslüman mütehassıs bir
doktorun haberine dayanırsa suyu kullanmayıp teyemmüm edebilir. Aynı şekilde kendisi ile su arasında bulunan
bir düşmanın gerek şahsına, gerek malına ve gerekse ırzına tecâvüz etmesinden korkarsa, -bu düşman ister insan
olsun, ister yırtıcı bir hayvan olsun- yine suyu kullanmayıp teyemmüm eder.
Şafiiler dediler ki: Sefere çıkan kişi bu seferinde âsi ise, suyu da bulamazsa teyemmüm edip namazını kılar.
Sonra da bu namazı iade eder. Ama hastalık ve benzeri sebeplerden ötürü suyu kullanmaktan âciz olursa
teyemmüm etmesi sahîh olmaz. Ancak bu durumdaki âsi misafir, isyanından tövbe ederse teyemmüm edip namaz
kılar ve sonra bu namazı iade etmesi de gerekmez.
Malikiler dediler ki:
Bu işten anlayan müslüman bir doktorun olmaması hâlinde bu hususta kâfir bir doktorun
haberine de îtimad edilebilir. Yine aynı şekilde kendi şahsî tecrübelerine veya karakter bakımından kendisine
uyan kimselerin kişisel deneyimlerine de âdî karineler olarak dayanabilir
Malikiler dediler ki: Bu işten anlayan müslüman bir doktorun olmaması hâlinde bu hususta kâfir bir doktorun
haberine de îtimad edilebilir. Yine aynı şekilde kendi şahsî tecrübelerine veya karakter bakımından kendisine
uyan kimselerin kişisel deneyimlerine de âdî karineler olarak dayanabilir
Su bulunur da, o esnada veya daha sonra ihtiyaç doğacak olursa, şüpheye değil de zanna dayanarak susamaktan
korkarsa veya kendinden başka bir insanın veya öldürülmesi helâl olmayan bir hayvanın, saldırgan olmayan
köpeğin helak olacak şekilde susamasından veya şiddetli bir eziyete uğramasından korkarsa, bu durumda o suyu
kullanmayıp teyemmüm eder ve suyu da muhafaza eder.
Hanbeliler dediler ki: Siyah köpek de saldırgan köpek gibidir. Susuzluktan ölse bile onun için su saklanmaz.
Yine aynı şekilde hamur yoğurmak, yemek pişirmek veya afvedilmeyen bir necaseti gidermek için suya ihtiyâç
doğarsa kuyuda ve benzeri (sarnıç gibi) yerlerdeki suyu, rnevcûd olmayan su hükmüne koyduğu gerekçesiyle;
kova veya ip bulunmadığı takdirde, suyun şiddetli soğukluğu nedeniyle kullanılması hâlinde zarar doğacağına
kuvvetli bir zanla kanâat eder ve bu suyu ısıtmaktan da âciz olursa yine teyemmüm eder. Suyun bulunmaması
hâlinde araştırılmasına ilişkin olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Şafiiler dediler ki: Bu necasetin kişinin bedeni üzerinde olması şarttır. Eğer elbisesinin üzerinde bulunursa,
necaset yerinde kalmakla birlikte abdest alır. Teyemmüm etmez. Elbisesinden başka örtünecek bir şeyi bulunmaz
ise de çıplak olarak namazını kılar. Ve bu namazını daha sonra iade etmesine de gerek kalmaz.
Malikiler dediler ki: Su âletini veya suyu elde etmek için kullanılan aracı bulamayan kişi teyemmüm edemez.
Ancak vakti içerisinde bu alet ve edevatı bulamayacağına kesin hüküm verirse veya zanla karar verirse
teyemmüm edebilir.
Hanefiler dediler ki:
Suyun şiddetli derecede soğuk olmasından ötürü korkulması hâlinde teyemmüm edilemez.
Ancak kişide büyük hades hâli vukubulup gusletmesi gerekiyorsa bu korkudan ötürü teyemmüm edebilir. Çünkü
soğuk suyla gusletmekte tehlike söz konusudur. Ama kişide küçük hades hâli yani abdestsizlik durumu varsa
teyemmüm edemez. Ancak abdest alması hâlinde bir zarara uğrayacağı muhakkak ise teyemmüm edebilir.
Şafiiler dediler ki: Kişi, suyu ısıtmaktan veya yıkandıktan sonra kendini ısıtmaktan âciz olursa ister büyük hades
hâlinde, ister küçük hades halinde olsun şiddetli soğuk olması nedeniyle suyu kullanmaktan korkarsa teyemmüm
edebilir. Ancak bilâhare namazını iade etmesi vâcib olur.
Malikiler dediler ki: Suyun kendisinden iki mil veya daha fazla bir (iki mil = 3360 m.) uzaklıkta bulunduğuna
kesin hüküm verir veya zannederse suyu araştırmasına gerek kalmaz. Ama suyun iki milden az bir mesafede
bulunduğuna kesin kanâat getirir veya zanneder yahut da bu hususta bir şüpheye düşerse o zaman, eğer bir
güçlüğe ve zahmete de uğramayacaksa suyu arar. Yok eğer bir güçlüğe ve zahmete uğrayacaksa süvari de olsa
suyu aramasına gerek kalmaz. Fakat yine aynı şekilde suyu kendisine verme hususunda cimrilik etmeyeceklerine
inandığı veya zannettiği yahut da şüphe ettiği veya vehmettiği arkadaşlarından da su istemesi gerekir. Suyu
kendisine vereceklerine inandığı veya zannettiği hâlde istemeyip de teyemmüm etmişse namazı kesinlikle iade
etmesi gerekir. Suyu vereceklerinden şüphe ettiği için teyemmüm etmişse ve henüz vakit de çıkmamişsa iade
etmesi lâzım gelir. Ama suyu kendisine vereceklerini vehmetmiş de teyemmüm etmişse bu sebepten dolayı
namazı iade etmesi mutlak olarak gerekmez. Bu iki durumda namazı iade etmenin şartı, onların yanında suyun
bulunup bulunmadığının belirlenmesidir. Eğer onlarda su bulunmadığı anlaşılırsa namazı iade etmesi lâzım
gelmez. Eğer memleketinden uzakta değil ise, borçla da olsa kendisine ihtiyâç duymayacağı bir parayla ve normal
bir fiyatla suyu satın alması gerekir.
Hanbeliler dediler ki: Suyu bulamayan kişinin, onu kendi yükündeki eşyaları arasında, eşyalarına yakın yerlerde
veya kendilerinde bulunmadığı kesin olmayan yol arkadaşlarının yanında araması vâcib olur. Eğer suyu
istemeden veya aramadan teyemmüm etmişse bu teyemüm sahîh olmaz. Ama su uzakta olursa araması vâcib
olmaz. Buradaki uzaklıktan maksat, örfe göre uzak sayılan bir mesafedir.
Hanefiler dediler ki: Suyu bulamayan kişi eğer şehirde ise, yakınında su bulunduğunu zannetsin veya etmesin,
teyemmümden önce suyu araştırması vâcib olur. Ama suyu bulamayan kişi seferi ise, suyun kendisine bir milden
daha az bir mesafede olduğunu zannederse ve ararken canına, ya da malına bir zarar gelmeyeceğinden emîn
olursa suyu araması vâcib olur. Ama suyun bir mil veya daha fazla uzaklıktaki bir mesafede bulunduğunu
zannederse, -tehlike sözkonusu olsun olmasın- suyu araştırması vâcib olmaz. Ayrıca kişinin suyu kendisinin
ararnasıyla başkasına aratması arasında da bir fark yoktur. Kendilerinden istemesi hâlinde vereceklerini zannettiği
arkadaşlarından su istemesi de vâcibtir. Suyu istemeden önce teyemmüm ederse bu teyemmümü sahîh olmaz.
Suyu vereceklerinden şüphe edip de teyemmüm eder ve namazını kılarsa, sonra da kendilerinden istediğinde
verirlerse namazı iade etmesi gerekir. Ama namaza başlamadan önce kendisine suyu vermezler de namazdan
sonra verecek olurlarsa kılmış olduğu bu namazı iade etmesi gerekmez. Eğer bu arkadaşları suyu ancak parayla
vermeye niyetli iseler ve onu suyun kıt bulunduğu yakın mıntıkalardan birindeki piyasayla veya az fazlasıyla
satacak olurlarsa; eğer ihtiyâcından fazla bir parayla alabiliyorsa bu durumda suyu satın alması ona vâcib olur.
Ama normal fiyatından çok daha pahalıya satmaya kalkarlarsa bu durumda suyu onlardan satın alması vâcib
olmaz. Teyemmüm edip namazını kılabilir.
Şafiiler dediler ki:
Suyu bulamayan kişi, onu, vaktin girmesinden önce ister kendi yük eşyaları arasında, ister
kervandaki arkadaşlarından isteyip aramakla yükümlüdür. Bu durumdaki kişi, ya bizzat kendisi seslenerek su
ister veya güvendiği birine izin vererek onunla ilânat yaptırabilir. Teker teker her birine sordurur. Ancak vakit
daralmışsa teyemmüm edip namazını kılabilir. Vakte saygıdan ötürü herkesten ayrı ayrı istemesine gerek kalmaz.
Eğer içinde bulunduğu mıntıkada su çoğunlukla bulunabiliyorsa bu durumda teyemmümle kılmış olduğu namazı
iade etmesi gerekir. Aksi takdirde gerekmez. Bütün bunlardan sonra da suyu bulamazsa kendisi için üç durum
söz konusu olur:
1. Suyun, kişinin seslendiğinde imdat alabilecek bir mesafede bulunmasıdır. Bu mesafe kişinin, suyun
yanından imdat için seslendiğinde, arkadaşları her ne kadar kendi işleriyle meşgul olsalar bile bu çağrıyı işitip
kendisine yardıma koşabilecekleri bir mesafedir. Ayrıca bazı kimseler bu mesafeyi, normal bir gözün, şahısları
birbirinden ayırdedebilecek şekilde görebileceği son noktaya kadar olan mesafe diye tanımlamışlardır.
2. Kişiyle su arasında yakın bir mesafe bulunmasıdır. Yani kişiyle su arasında yarım fersahlık (2520 m.)
veya daha az uzunlukta bir mesafe bulunmalıdır.
3. Kişi ile su arasında uzak bir mesafenin bulunmasıdır. Yani kişi ile su arasında 2520 m. den fazla bir mesafe
bulunmalıdır. Seslenildiğinde imdat alınabilecek mesafeye gelince kişi, bu mesafede suyun bulunduğuna ya kesin
kanâat getirir veya tereddüde düşer. Eğer kesin kanâat getirirse bu durumda kendi canının, malının veya
menfâatlerinin tehlikeye düşeceği söz konusu olmazsa suyu araması vâcib olur.
Vaktin çıkmasından emîn olunması şartı sözkonusu değildir. Bu mesafede suyun bulunup bulunmayacağı
hususunda tereddüde düşerse kendi canının, malının ve menfâatlerinin tehlikeye düşmesinden, arkadaşlarından
kopmamaktan ve vaktin çıkmamasından emîn olursa suyu araştırması vâcib olur.
Yakın mesafeye gelince kişi, eğer bu mesafe içerisinde suyun varlığına kesin kanâat getirir; canına, malına veya
menfâatlerine bir tehlike gelmeyeceğinden de emîn olursa suyu araması vâcib olur. Bu bölgede suyun çoğunlukla
bulunabileceği biliniyorsa vaktin kaçırılmayacağından emîn olması şart değildir. Ama bulunduğu bölgede suyun
çoğunlukla bulunduğu bilinmiyorsa vaktin kaçırılmayacağından emîn olması da şarttır.
Uzak mesafeye gelince suyu bulamayan kişi, bu mesafe içerisinde suyun bulunacağı hususunda kesin bir kanâat
sahibi olsa bile suyu araması vâcib olmaz.
Bir kişi suyu bulur ve kullanmaya muktedîr olur, fakat suyu kullandığı takdirde vaktin çıkmasından korkarsa
yani, abdest aldığı takdirde vakti kaçıracağına; ama teyemmüm ettiği takdirde vakte yetişebileceğine kanâat
getirirse bu kişinin yapacağı teyemmümün sahîh olup olmayacağı hususunda mezheplerin detaylı görüşleri
aşağıda sunulmuştur.
Şafiiler dediler ki: Su mutlak olarak bulunduktan sonra vaktin çıkması endişesiyle teyemmüm etmek doğru
olmaz. Zîrâ suyun olmaması, teyemmümün caiz olmasını sağlamaktadır. Su bulunduğu takdîrde teyemmüm caiz
olmaz.
Hanbeliler dediler ki: Vaktin kaçırılması korkusuyla teyemmüm yapmak caiz olmaz. Ancak teyemmüm yapan
kişi misafir olur, yakınında su bulunduğunu bilmesine rağmen suya gidip abdest alması hâlinde vaktin
çıkmasından korkar ise, bu durumda teyemmüm edip namazını kılar. Bilâhare namazını iade etmesine de gerek
kalmaz. Aynı şekilde misafir olan bir şahıs suya ulaşır, ancak suyla abdest alması hâlinde vaktin daralmasından
korkarsa veya suyun sılayla dağıtılması nedeniyle sıra kendisine gelinceye kadar vaktin çıkmasından endişe
ederse teyemmüm edip namazını kılar ve bilâhare namazını iade etmesine de gerek kalmaz.
Hanefiler dediler ki:
Bu takdirde kılman namazla ilgili olarak üç durum söz konusu olur:
1. Vakte bağlı olmayan nafile namazlar. Bu namazların vakitlerinin kaçırılması diye bir korku sözkonusu
değildir.
2. Cenaze ve bayram namazları gibi bedeli bulunmayan ve dolayısıyla vaktinin kaçırılmasından ötürü endişe
söz konusu olan namazlar.
3. Cuma ve beş vakit farz namaz gibi bedeli olmakla birlikte vaktinin geçmesinden ötürü endişe sözkonusu
olan namazlar. Cumanın bedeli öğle namazıdır. Beş vakit namazın bedeli ise, şâir zamanlarda kılınan kaza
namazlarıdır. Nafilelere gelince bunlar için su bulunması hâlinde teyemmüm edilmesi caiz değildir. Ancak
kılınacak olan nafile; öğle, akşam ve yatsı namazlarından sonra kılınan vakte bağlı sünnetler iseler, bunların tehîr
edilmeleri dolayısıyla abdest alındığı takdirde vaktin çıkmasından korkulursa bu durumda teyemmüm yaparak
vakte ulaşmak caiz olur. Cenaze ve bayram namazlarına gelince İçişi, suyun bulunması hâlinde abdest alacak
olursa bunların vaktinin geçmesinden korktuğu takdîrde teyemmüm etmesi caiz olur.
Cumaya gelince; suyun bulunması hâlinde abdest alınacak olursa cumanın vaktinin geçmesinden korksa bile kişi,
yine abdestini alır ve vakti geçirir, sonra da cuma yerine öğle namazını kılar. Farz olan vakit namazları da cuma
hükmündedirler. Kişi bunlar için teyemmüm edip namazını kılarsa bilâhare iadesi gerekir.
Malikiler dediler ki: Kişi küçük hades hâlinde abdestin dört organını yıkamak veya büyük hades hâlinde
vücûdun tümünü suyla yıkamaktan ötürü vaktin kaçırılmasından korkarsa teyemmüm ile namazını kılar. Bilâhare
iadesi de gerekmez. Cuma namazı için abdest alındığı takdîrde vaktin çıkmasından korkulursa teyemmüm
edildiği takdîrde bu teyemmümün sahîh olup olmayacağı hususunda iki görüş mevcud olup bunlardan meşhur
olan görüşe göre kişi, bu durumda cuma namazı için teyemmüm etmemelidir. Cenaze namazına gelince, suyu
bulamayan kişi bu namazı kılmak için teyemmüm edemez. Ancak kendisinden başka bu namazı kıldıracak kimse
bulunmazsa teyemmüm etmesi caiz olur. Nitekim bu husus, daha önce de anlatılmıştır.