ANA SAYFADHBTDHBT YAZIFıkıh

MESTLER ÜZERİNE MESHETME

QASWS

MESTLER ÜZERİNE MESHETME

Tanımı: Mesh kelimesi lügatte, eli bir şeyin üzerine sürmek anlamına gelir. Bir kişi elini bir şeyin üzerine sürerse
ona, bu şeyi meshetti denir. İstılahtaki mânâsına gelince mesh, özel olarak yapılmış olan mestler üzerine ıslaklığı
isabet ettirmekten ibarettir.

Özel olarak yapılmış olan bu mestlerin bazı şartları taşıması ve belirli sürelere bağlı
kalınarak meshedilmeleri gerekir.

Hükmü: Mestler üzerine meshetmek, asıl itibariyle caizdir. Şeriat sahibi, mestler üzerine meshetmeyi erkeklerle
kadınlar için caiz görmüştür. Gerek mukîmük gerekse misafirlik esnasında olsun bu, mükellefler için şerîat
koyucunun tanımış olduğu bir ruhsattır

“Ruhsat’ın lügat anlamı ise kolaylık kelimesiyle ifade edilebilir. Istılâhî mânâsına gelince bu, şer’î bir delîle
muhalif olarak gelen başka bir delîl ile sabit olan bir hükümdür. Zıddı bulunmayan şer’î bir delille sabit olan
hükümlere ise “azîmet” denir. Bu durumlar göz önüne alınarak mestler üzerine meshetmek bazan vâcib olur.
Meselâ bir kişi, mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkadığı takdirde namaz vaktini kaçıracağından korkarsa bu
durumda mestler üzerine meshetrnesi vâcib olur. Yine aynı şekilde mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkadığı takdirde
namazdan başka bir farza, örneğin Arafat’taki vakfeye yetişememekten korkarsa yine mestler üzerine meshetmesi
vâcib olur. Buna benzer olarak ayaklarını yıkamaya yetecek kadar su bulamayan kişinin mestler üzerine
meshetmesi vâcib olur. Ama bu durumlar dışında mestler üzerine meshetmek ruhsat sayılmaktadır. Ki bu
durumda kişinin ayaklarını yıkaması meshetmesinden daha faziletli olur.

Hanbeliler dediler ki: Mestler üzerine meshetmek, mestleri çıkarıp da ayakları yıkamaktan daha faziletlidir. Zîra
yüce Allah, insanların şerîatçe kendilerine tanınan ruhsatlara sarılmalarını ve böylelikle ilâhî nimetlerin bilincine
vararak şükretmelerini arzular; bundan da hoşlanır. Bazı Hanefî alimleri de bu görüşe muvafakat etmişlerdir.

Üzerine Meshedilmesi Sahih Olan Mestin Tanımı

Üzerine meshedilmesi sahîh olan mest, kişinin ayaklarına giydiği ve mafsal yumru kemiklerini de içine alan
mestlerdir. Bu mestler ister deriden, ister yünden, ister tüyden, ister kıldan, ister ketenden veya bunlara benzer
malzemelerden yapılmış olsunlar hepsi aynı hükme tâbi olurlar.

Malikiler dediler ki: Deriden yapılmayan mestler üzerine meshetmek sahîh olmaz. Ancak alt ve üstü deriden
yapılıp da yan tarafları keçeden veya ketenden yap:lmış olursa bu caiz olur demişlerdir. Nitekim bazı ayakkabılar
vardır ki alt ve üstü deriden, yan tarafları da kumaştan yapılır. Bilindiği gibi Mâlikîler, deriden yapılan mestin de
dikişli olarak yapılmasını şart koşarlar. Şayet deriden yapılan mest, yapıştırıcı bir ilâçla dikişsiz olarak biribirine
raptedilmiş olursa onlara göre bu, mest sayılmaz; üzerine meshedilmesi de sahîh olmaz.

Deriden başka malzemelerle yapılanlara cevreb denir. Ki bu, halk arasında çorap diye bilinen şeydir.
Çorabın mest sayılabilmesi için ancak kendisinde üç şartın bulunması gerekir:

İçindeki ayaklan gösterecek kadar şeffaf olmamalıdır. Ayrıca mafsal yumru kemiklerini kapatacak kadar da
uzun olmalıdır.

Sözgelimi adamın biri ayaklarında kendiliğinden durabilecek kadar kalın bir çorap giyer de,
bu çorap içinde bulunan şeyi gösterecek kadar şeffaf bir maddeden yapılmış olursa buna mest denilemez;
mestin hükmüne de tâbi olmaz. Ancak yukarıda sayılan şartlar bir çorapta tahakkuk ederse o çorap, deriden
yapılmış mest gibi telâkki edilerek onun hükmüne tâbi olur. Ayrıca mestin altına deri dikilmesi de şart değildir.
Bu anlatılanlardan sonra yünden yapılan kalın çorapların, açıklaması yapılan şartları taşıdıkları takdirde şer’î mest
hükmüne tâbi olacağı anlaşılmış olmaktadır.

Mestler Üzerine Meshetmenin Delîli

Mestler üzerine meshetmenin hükmü tevatür derecesine varan birçok sahîh hadîslerle sabit olmuştur. “İstizkâr”
adlı eserde denilmiştir ki: Mestler üzerine meshetmekle ilgili olarak kırk kadar sahabe, Peygamber (s.a.s.)
Efendimizden çeşitli rivayetlerde bulunmuşlardır. Muhaddis Hasen der ki:
“Ashâbdan yetmiş kadar zât, Rasûlullah (s.a.s.)’in mestler üzerine meshettiğine ilişkin olarak bana rivayette
bulundular. Bu konudaki sahîh hadîslerden biri de, Kütüb-i Sitte İmamlarının rivayet etmiş olduğu şu hadîs-i
şeriftir kî, buna göre: Cerîr b. Abdullah el-Becelî ismindeki sahabe; küçük abdestini yapıp sonra da abdest almış
ve mestlerinin üzerine meshetmişti. Kendisine,
“Mesh mi yapıyorsun?” diye sorulduğunda,
“Evet… Rasûlullah (s.a.s.) in, küçük abdestini yaptıktan sonra, abdest alıp mestlerinin üzerine meshettiğini bizzat
gördüm” diye cevab vermişti.”
Bu hadîsi Zeylâî de Nasbü’r-Râye adlı kitabında nakleder ve der ki: “Bu hadîs, bazılarını hayrete düşürmüştür.
Çünkü Cerîr bin Abdullah el-Becelî’nin müslüman oluşu, abdestle ilgili hükmü içeren Mâide sûresinin
nüzulünden sonra vukû bulmuştur. Bilindiği gibi Mâide süresindeki abdestle ilgili hükmü belirten âyet-i kerîme
şudur:
“Ey îmân edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınızı
meshedip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın.” 99
Bu âyet-i kerîme, abdest alırken ayakların suyla yıkanmasının zorunluluğunu açıkça ifade etmektedir. Ancak bir
delîl olan bu âyete muarız bulunan ve tevatür derecesine oluşan birçok sahîh hadisler de mevcuddur. Ki bu sahîh
hadîslerin, Mâide sûresinin mezkûr altıncı âyetinin nüzulünden sonra Peygamber (s.a.s.) Efendimizin mübarek
ağızlarından vârid olduğu kesinlikle bilinmektedir.
Peygamber (s.a.s.) in buyurmuş olduğu bu sahîh hadîsler hüküm olarak ifade etmektedirler ki: Ayaklarda mest
bulunmadığı zaman su ile yıkanmaları farzdır. Ama ayaklarda mest bulunduğu zamanlarda suyla yıkanmaları
farz değildir. Aksine mest bulunduğu zaman yıkama yerine meshetmek farzın yerini bulması için yeterli olur. Bu
sahîh hadîslere örnek olarak Buhârî’nin, Muğire bin Şu’be’den rivayet ettiği şu hadîs-i şerîfleri nakletmekle
yetineceğiz:
Peygamber Efendimiz defi hacet için dışarı çıkmışlardı. Muğire de içinde su bulunan matrayla peşi sıra gitti.
Peygamber Efendimiz defi hacetini yaptıktan sonra Muğire, eline su döktü. O da abdestini alıp mestleri üzerine
de meshetti.” 84
Buhârî buna bağlı olarak yine Muğire’den şöyle bir rivayette bulunur:
“Muğire şöyle dedi:
“Peygamber Efendimizle birlikte bir yolculuğa çıkmıştık. Yoldayken O’nun mestlerini çıkarmak istedim. Bunun
üzerine bana:
“Bırak onları. Çünkü ben onları temiz olarak giydim.” dedi ve sonra da mestlerinin üzerine meshetti.”

Bu hadîslerin yanı sıra daha birçok sahîh hadisler vardır ki, bunları Buhârî Müslim ve diğerleri sahîh
rivâyetçilerden nakletmişlerdir.

Mestler Üzerine Meshetmenin Şartları

Bilindiği gibi mest, deriden veya yünden yapılıp belirtilen şartlan üzerinde taşıyan ve ayaklara giyilen nesnelerdir.
Kendisine mest denmesi sahîh olan şeylerin üzerine, ayakları yıkama yerine geçerli olarak meshedilmesi uygun
olur. Mestlerle ilgili şartları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Mest, mafsal yumru kemikleriyle birlikte ayakları örtmelidir. Mafsal yumru kemiklerinin üst kısmını
örtmesine gelince bu gerekli değildir. Mestin, ayakların tümünü kapatır bir şekilde, yani üzerinde düğme ve
fermuarla kapanabilen yarıksiz bir şey olarak yapılmış olması gerekli değildir. Aksine üst taraftan yarık olup
kopçalarla veya fermuarla kapanabilir şekilde olması da sahîhtir. Bu durumda aranan şart, ayağı kapatmasıdır.
İster önceden kapalı bir şekilde yapılsın veya üst tarafı yarık olup kopçalarla veya fermuarla kapanacak şekilde
olsun, her iki durumda da üzerine meshedilmesi sahîh olur.
2. Mestin, mafsal yumru kemiklerini az da olsa açıkta bırakmayacak şekilde olması gerekir. Mestte, ayağın
bir kısmını gösterecek kadar delik bulunursa üzerine meshedilmesi sahîh olmaz. Şu nedenle ki, ayaklar yıkandığı
takdirde, faraza az bir kısmı yıkanmayip kuru olarak bırakılırsa abdest bâtıl olur. Aynı şekilde mestlerin de
ayakların tümünü kapatacak şekilde olması zorunludur. Eğer ayakların çok az bir kısmı dahi açıkta kalır da
mestlerle örtülmezse meshetmek, yıkamanın yerine geçerli olmaz. Hanbeli ve Şâfiîler bu görüştedirler.

Hanefiler dediler ki: Mest, mafsal yumru kemikleriyle birlikte ayağı kaplamazsa, sözgelimi mestlerden birinde
bir delik olur da ayaklardan üç parmak miktarında olursa, bu deliğin mesh için bir zararı olmayacağına göre, bu
durumdaki bir mestin üzerine meshetmek sahîh olur. Ama mestteki delik ayak parmaklarından üç küçük parmak
miktarından daha çok olursa bunun meshe zararı olur. Ve böyle bir mest üzerine meshetmek de sahîh olmaz. Ama
iki mestteki delikler, üç küçük ayak parmağından fazla olsa bile bu iki mestin delikleri üst üste toplanmazlar.
Ancak sözünü ettiğimiz miktardan fazla olan delikler bir tek mestte bulunursa mesh geçersiz olur. Bu miktardan
az olan deliklerin mesh için bir zararı sözkonusu değildir.

Malikiler dediler ki: Bir mestte ayağın üçte biri kadar veya daha fazla miktarda delik olursa bu durumda üzerine
meshedilmesi sahîh olmaz. Ama delikler ayağın üçte birinden az olursa üzerine meshedilmesi sahîh olur.
Hanefilerle Mâlikîler, mestte delik olması ve ayağın da görünmesi halinde bunun mesh için zararı olmayacağında
anlaşmışlardır. Ancak bu deliklerin miktarı hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Mâlikîler, ayağın üçte biri
kadar olan deliklere müsamaha ile bakarlarken Hanefîler, sadece ayağın üç küçük parmağı kadar olan deliklere
müsamaha etmişlerdir.

3. Mestlerle ilgili şartların üçüncüsüne gelince bu, mestler içerisinde az bir yürüyüş de olsa yürünülmesinin
mümkün olması ve bir mesafe kat edilebilmesi gereklidir. Ama mestler geniş olur da ayakların birazı veya çoğu
görünürse bu, meshetmenin sahîh olmasına zarar vermez. Yeter ki ayaklarda iken az da olsa onlarla bir miktar
yürünülebilsin. Hanefî ve Şâfiîler bu görüştedirler.

Malikiler dediler ki: Mest geniş olup da üstten bakıldığında ayağın bir kısmı veya tümü görüldüğü takdirde
bunun mesh için bir zararı olmaz. Ancak fazla geniş olmasından ötürü içinde ayak yerleşemez veya ayağın büyük
bir çoğunluğu içine yerleşip oturmazsa bu durumdaki bir mest çok geniş olduğu ve ayakla doldurulmadığı
gerekçesiyle meshe elverişli olmaz. Bunlarla yürümek mümkün olsa bile yine de üzerlerine meshedilmesi sahîh
olmaz.

Hanbeliler dediler ki: Mest geniş olur da üstten bakıldığında ayağın abdestte yıkanması farz olan kısımlarından
bazısı görünecek olursa bu nitelikteki bir mest üzerine meshedilmesi sahîh olmaz.

4. Ayağa giyilen mestler, helâl yoldan elde edilmiş olmalıdır. Çalınmış veya gasbedilmiş veya haram
kılınmış bir şüpheyle elde edilen bir mestin üzerine meshetmek Hanbelî ve Mâlikî mezhebine göre sahîh değildir.

Hanefî ve Şafiiler dediler ki:

Gasbedilen, çalınan ve buna benzer yollarla mal edinilen mestler üzerine
meshetmek -bunları giymek her ne kadar haram ise de- sahîh olur. Zîra bunların giyilmesi ve mülk edinilmesi
her ne kadar şer’î değilse de meshin sıhhatine ters düşmez. Buna benzer olarak gasb edilen veya çalınan suyla da
abdest alınması sahîh olur. Ama bunu yapan da günahkâr olur. Çalman veya gasbedilen şeyleri, Allah’a
yaklaşmak kasdiyle yapılan ibâdet ve benzeri işlerde kullanmak sahîh olmaz diyenlerin delilleri gerçekten
kuvvetlidir

5. Ayağa giyilen mestler temiz olmalıdırlar. Necâsetli olarak giyilen mestler üzerine meshetmek sahîh
olmaz. Bunların az bir kısmına necaset değmiş olsa bile üzerlerine meshedilemez. Bu hususta mezheblerin
tafsilâtlı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.

Malikiler dediler ki: Temiz olmayan mestler üzerine meshetmek sahîh olmaz. Meste bir necaset isabet etmiş
olsa, onun üzerine yapılan mesh de bâtıl olur. Şu nedenle ki: Elbiseye veya bedene isabet eden necaseti gidermek
sünnettir, denilmektedir. Oysa mestin kendine özgü bir hükmü olması dolayısıyla ona isabet eden necaset hiçbir
durumda afva uğramaz.
Şafiiler dediler ki: Meste, kendisinden afvedilen bir necaset isabet ettiğinde bunun meshe bir zararı olmaz. Ama
meste, kendisinden afvedilmeyen bir necaset bulaştığı takdirde temizlenmeden bu mest üzerine meshetmek sahîh
olmaz.

Hanefiler dediler ki: Mestin temiz olması, meshin sıhhat şartı değildir. Bir meste necaset bulaştığı takdirde
üzerine meshetmek sahîh olur. Ancak bu mestle birlikte namaz kılmak sahîh olmaz. Meste isabet eden bu necaset,
kendisinden afvedilen bir necaset ise bununla namaz da kılınabilir. Yalnız bu durumdaki mestin temiz olan kısmı
meshedilebilir.

Hanbeliler dediler ki: Necis olan mestin üzerine meshetmek iki şartla sahîh olur.

a. Kendisine isabet eden bu necaset, yere gelen taban kısmında veya iç kısmında olmalıdır. Dış yüzüne, üst
kısmına, yan tarafına isabet eden necasetler meshe zarar verirler.

b. Necaset bulaşan mesti ayağında bulunduran kişinin temizlemesi mümkün olmamalıdır. Ama
ayağındayken yıkaması halinde bir zarar meydana gelmeyecekse, bu durumdaki mestin üzerinde bulunan necaseti
gidermek vâcib olur. Ama ayağındaki mestin üzerindeki pislikleri gidermeye muktedir olur da ancak
giderilmesinde kullanılacak malzemeyi bulamazsa bu necasetle birlikte namaz kılması, Mushaf’a dokunması ve
buna benzer abdest-liyken yapılması mümkün olan işleri yapması sahîh olur.

6. Mestler, tam bir temizlikten, yani tam olarak abdest alındıktan sonra ayağa giyilmiş olmalıdır. Sözgelimi
bir kişi. önce ayaklarını yıkar da mestlerini giyer ve bundan sonra abdestini tamamlayacak olursa bu sahîh olmaz.
Ancak bütün mezhebler bunda ittifak etmiş olmayıp sadece Mâlikî ve Hanbelîler bu hükümde görüş birliği
etmişlerdir.

Hanefiler dediler ki: Tam bir abdest aldıktan sonra giymek, meshin sıhhat şartlarından değildir. Aksine bir şahıs,
abdestte ayağının yıkanılması farz olan kısmını yıkayıp mestini giyer ve kendisinde abdest bozucu herhangi bir
durum görülmeden abdestini de tamamlarsa bu kişinin abdesti de, meshi de sahîh sayılır. Ancak abdestini, mesti
giydikten sonra tamamlaması şarttır. Şöyle ki: Mestten sonra aldığı abdestle, yıkanılması farz olan organlarından
birisinin az bir kısmı dahi ıslatılmamış olmamalıdır. Veya suyla meshedilmesi farz olan kısımların
meshedilmemiş bir tarafları da kalmamış olmalıdır.

7. Mestler, su ile yapılan bir temizlikten sonra ayağa giyilmiş olmalıdır. Meselâ teyemmüm yapıldıktan
sonra giyilen mestler üzerine meshetmek sahîh olmaz. Yapılan bu teyemmüm de ister su bulunmadığı, isterse su
bulunup da hastalıktan ötürü kullanılamadığı için yapılmış olsun aynı hükme tâbidir. Ki bu hususta mezhebler
arasında ittifak mevcûd olup sadece Şâfiîler buna muhalefet etmişlerdir.

Şafiiler dediler ki: Teyemmümden sonra giyilen mestler üzerine meshetmek caiz olur. Ancak alınan bu
teyemmümün, bir hastalık nedeniyle su kullanılamadığından ötürü alınmış olması şarttır. Ama su bulunamaması
nedeniyle alman teyemmümden sonra giyilen mest üzerine meshetmek sahîh olmaz. Meselâ bir kişi, abdest almak
için su bulamayıp da teyemmüm eder, sonra da mestini giyerse, bu mest üzerine meshetmesi caiz olmaz. Yani
bir kişi su bulamayıp teyemmüm eder ve bundan sonra mestini de giyerse, bilâhere su bulduğunda mestlerinin
üzerine meshetmesi caiz olmaz. Aksine bu mestleri çıkarıp tam bir abdest alması gerekir. Ama su mevcûd olmasına rağmen bir hastalıktan ötürü o suyu kullanamayıp da teyemmümden sonra mestini giyerse, hastalığı
veya özrü ortadan kalkmış olsa bile, abdestini alırken bu mestlerin üzerine meshetmek sahîh olur. Teyemmüm
esnasında kişinin ayaklarıyla bir ilgisi olmadığından ötürü, bunların teyemmüm esnasında giyilip üzerlerine
meshedilmesi gerekmez, diye bir iddiada bulunmak doğru olmasa gerekir. Nitekim bu husus teyemmüm bahsinde
de ayrıca anlatılacaktır.

8. Meshedilmesi farz olan yerde suyun meste ulaşmasını engelleyen hamur ve benzeri maddeler
bulunmamalıdır.

9. Mesti ayağına giyen kişi, bu mestle birlikte belirli bir mesafeyi de yürüyebilmelidir. Öyleki, bu mestler
yürüme esnasında ayaktan çıkarılırsa veya ayağında bulunduran kişi, bunlarla yol yürüyüp mesafe katedemiyecek
durumda olursa bunların üzerine meshedilmesi sahih olmaz.
Bunlarla katedilmesi gereken mesafenin ölçüsü hususunda mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.

Hanefiler dediler ki:

Mesti giyen kişi onunla birlikte bir fersah veya daha fazla bir mesafeyi yürüyüp
katedemezse üzerine meshetmesi sahîh olmaz. Bunlarla yürüyebilmek için ayrıca üzerlerine çizme veya kundura
giyilmeden yürüyüşe elverişli olmaları gerekir. Bir fersah, üç mil, yani oniki bin adım uzunluğundaki bir
mesafedir. Ayakkabısız veya çizmesiz olarak bunlarla bir fersah (5040 m.) yürümek mümkün olmazsa üzerlerine
meshetmek sahîh olmaz.

Şafiiler dediler ki: Mest giyen kişi ya misafir veya mukîm olur. Misafir ise mesti, metîn olmadıkça üzerine
meshetmesi sahîh olmaz. Metîn olan mest, ayakkabısız olarak üç gün, üç gece kendisiyle yürünülebilen mesttir.
Yani kişi, gerek mukîm iken, gerek yolculukta bu mestler ayağında olarak ihtiyâcım giderebilmek için bunlarla
yürüyüp dolaşabilmesinin mümkün olması gerekir. Yoksa bahsedilen bu mesafenin illa da yürünülmesi şart
değildir. Sadece bu mestlerin, bu kadarlık bir mesafeyi vürümeye dayanıklı olmaları şarttır. Kişi mukîm olur da
ayağındaki mestler yolculuğa dayanacak kadar metîn olursa üzerlerine meshedebilir. Mesh süresi de yirmidört
saatle sınırlıdır. Mukîmin, üzerine meshedebileceği mest, yolcunun üç gün üç gece süreli olarak üzerinde
yürüyebileceği ve bu yürüyüşe dayanan bir mest olmalıdır.

Malikiler dediler ki: Mest üzerine meshetmenin sahîh olması için bu mestler ile belirli bir müddet yürümenin
mümkün olması şart değildir.

Sadece mestin deriden yapılmış olması gerekir ki, bu da tabiaüyle böylesi mestlerle
yol gidilebileceğinin başka türlü bir ifadesidir. Ayrıca bu mezhebe göre mestin çok geniş ve büyük olmaması,
bunun yanında giyilemiyecek veya zorla giyilip de kendisiyle yürünemeyecek kadar dar olmaması da gerekir.

Hanbeliler dediler ki: Mest üzerine meshetmenin sahîh olabilmesi için, ayakta iken kendisiyle yürünülebilen bir
mest olması gerekir. Ancak ne kadar yürünülebilmesi gerektiğine ilişkin belli bir mesafe takdir edilmemiştir.
Sadece örfe göre belli bir miktar yürünülebilmesi şarttır. Örfe göre bu mestler ile yürünülebilir, dendikten sonra
üzerlerine meshedilmesi sahîh olur.

Mestler üzerine meshetmenin sahîh olabilmesi için diğer bazı şartlar daha vardır ki, bunları da mezheblere göre
detaylı bir şekilde aşağıda ele almış bulunmaktayız.

Hanefîler: Bunlar, meshin sahîh olabilmesi için bazı şartlar daha öne sürmüşlerdir. Ki bu şartları şöylece
sıralayabiliriz:

1. Mestte, meshetmeye engel delikler bulunmamalıdır. Bilindiği gibi meshe engel delikler, ayak
parmaklarından üç küçük parmak miktarını aşmamalıdır.

2. Mestlerin dış yüzünde meshedilen kısım, el parmaklarıyla üç küçük parmak kadar olmalıdır. Mest geniş
olsa bile, elin içine sokularak meshedilmesi mesh için yeterli olmayacağı gibi; yan taraflarını, topuğunu, boğaz
kısmını ve tabanını meshetmek de yeterli olmaz.

3. Mesih yaparken eldeki parmakların üçüyle meshedilmelidir. Bir tek parmak ile meshetmek, buparmaktaki
ıslaklığın farz miktardaki meshi tamamlayamadan kurumasından korkulduğu için sahîh olmaz. Ama tek parmakla
üç ayrı yere ve her defasında parmak ıslatılarak meshedilirse bu mesh, sahîh olur. Yine aynı şekilde meshedilmesi
farz olan yeri parmak uçlarıyla meshetmek de sahîh olur. Bu esnada parmak uçlarından su damlaması da şarttır.
Aksi takdîrde yapılan mesh sahîh olmaz. Ayrıca meshin elle yapılması da şart değildir. Söz gelimi meshedilmesi
farz olan yere yağmur yağmak veya su dökmekle yeteri kadar su isabet ederse bu durumda meshin farz-hğı yerine
gelmiş olur.

4. Mestler üzerine mesh yapılırken meshedilen yerin alt tarafı ayakla doldurulmuş olmalıdır. Sözgelimiuzun
bir mest giyilir de, burun kısmı çok geniş ve uzun olması dolayısıyle iç kısmı ayakla doldurulmadiğından ötürü
bu boşluğun üzerine meshetmek sahîh olmaz.

5. Ayağı herhangi bir nedenle kesilen kişinin ayaklarından geriye üç parmak kadar bir kısmınınkalması,
meshin sahîh olması açısından şarttır. Ama mafsal yumru kemiklerinin üst tarafından kesilmiş bir tek ayakla
kalan kişi bu durumda, tek ayağa giymiş olduğu mest üzerine meshedebilir.

Şâfiîler: Mestle ilgili anılan şartlara birtakım şartlar daha eklemişlerdir. Ki bu şartları da şöylece sıralayabiliriz:

1. Ayağa kırıklık veya çıkıklık nedeniyle bir bağ sarılmış olursa, bu bağ üzerine giyilen mest üzerine meshetmek
sahîh olmaz.

2. Mestin içindeki ayaklar ve bu ayaklara giyilen çoraplar temiz olmalıdır.

3. Mest üzerine mesh yapılırken meste isabet eden suyun, iç taraflara, yâni ayaklara da ulaşmaması gerekir.
Ancak dikiş yerlerinden içeriye sızan sular, Şâfİîlerce muaf sayılmıştır.

Mâlîkîler: Mestlerle ilgili olarak anılan şartlara birtakım şartlar daha ilâve etmişlerdir. Ki bunları da şöylece
sıralayabiliriz:

1. Ayağa giyilen mestin tümü, önce de anlatıldığı gibi deriden yapılmış olmalıdır

2. Mestler, dikişli olmalıdır.

3. Süslenmek ve güzel görünmek maksadıyla giyilmiş olmamalıdır. Aksine bunları ayağa giyerken sünnete
uymak, soğuktan, sıcaktan, akrepten ve benzeri şeylerdeft korunmak amacı güdülmüş olmalıdır. Ama bu
mestleri, pirelerden korunmak veya yıkamanın zorluklarından kurtulmak veya ayaklara yakılmış olan kınanın
boyasını muhafaza etmek gayesiyle giyilirse bunlar üzerine meshetmek sahîh olmaz. Çünkü bunda refah gayesi
güdülmüş olmaktadır. Bu şartlara diğer mezheblerden hiç kimse muvafakat etmemiştir.86