ANA SAYFADHBTDHBT YAZIFıkıh

Teyemmümün Rükünler

Teyemmümün Rükünler

Teyemmümün rükünlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Niyet: Teyemmümde niyetin kendine özgü bir keyfiyeti mevcûd olup mezheblerin bu husustaki detaylı
görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: Teyemmümde niyet şarttır. Rükün değildir. Abdestte ise niyet sünnettir.

Hanbeliler dediler ki: Teyemmümde olsun, abdestte olsun niyet, rükün olmayıp şarttır,

Malikiler dediler ki: Kişi teyemmüm ederken bu teyemmümle, namazı veya Mushaf’a dokunmayı mubah
kılmayı veya ancak abdestle yapılabilecek herhangi bir ibâdeti yapmayı yahut hades hâlinin engel olduğu işlerden
birini yapabilmeyi yahut da teyemmümün farzlığına niyet etmelidir. Bir kişi sadece hades hâlini ortadan
kaldırmaya niyet ederse bu teyemmüm bâtıl olur. Çünkü bu mezhebe göre teyemmüm, hades hâlini ortadan
kaldırmaz. Teyemmüm edecek olan kişi, hadesin engel olduğu bir hususu veya namaz kılmayı mubah kılmak için
niyet ederken büyük hadesle küçük hades hâlini birbirinden ayırd etmelidir. Bu, şarttır. Diyelim ki kişi, cünüb
olur da yapacağı teyemmümle cünüblük hâlini düşünmeksizin namaz kılmaya veya herhangi bir ibâdeti yapmaya
niyet ederse ve bu teyemmümü yapıp da namaz kılarsa; almış olduğu bu teyemmüm geçerli olmadığından namazı
da iade etmesi vâcib olur. Ama sadece teyemmümün farzlığına niyet ederek teyemmüm ederse bu teyemmüm
sahîh olur. Bu durumdaki kişi cünüb olup büyük hades hâlini ortadan kaldırmayı kasdetmediği takdirde bile almış
olduğu bu teyemmüm sahîh olur. Çünkü teyemmümün farzlığına niyet etmek, hem küçük, hem büyük hades
hâlinin ortadan kalkmasına yeterli olur. Sonra kişi bir farz namaz için niyet ederek teyemmüm yaparsa bununla
farz namazlardan sadece birini kılabilir. Bunun yanında dilediği kadar sünnet ve nafile namaz kılabilir, vâcib
olmayan tavafları yapabilir, vacib olmayan iki rek’atlık tavaf namazını kılabilir, Mushaf’a dokunabilir ve Kur’anı Kerîm okuyabilir. Teyemmüm eden kişi sağlıklı ve mukîm ise ve bu teyemmümüyle bir farz namaz kılmışsa,
bundan sonra kıldığı farz namaz (cem-i takdim veya cem-i te’hîr şeklinde olup) aynı vakitte kılınsa bile bâtıl olur.
Farz namaz kılmak niyetiyle teyemmüm eden kişi, kıldığı farz namazın yamsıra nâfîle namaz da kılmak isterse
önce farzı, sonra nafileyi kılmalıdır. Aksini yaparak önce nafileyi kılarsa bu namazı sahîh olur. Ancak bundan
sonra farz namazı kılarsa bu farz namaz sahîh olmaz. Bunun için bir teyemmüm daha yapması gerekir. Ama farza
tâbi olmayan bağımsız bir nafile veya sünnet namazını kılmak niyetiyle teyemmüm eden kişi, bu nafile namazları
kılmanın yamsıra Mushaf’a dokunabilir, Kur’ân-ı Kerîm okuyabilir. Buna benzer abdestle yapılması mümkûn
olan nafile ibâdetleri de yapabilir. Yalnız bununla farz namazları kılması sahîh olmaz. Bu saydığımız hükümler,
sağlıklı ve mukîm olmayan kimseleri ilgilendirir. Sağlıklı ve mukim kimselere gelince; bunlar bir farza tâbi
olmayan nafile namazlar için bile teyemmüm edemezler. Sözgelimi Kur’an-ı Kerîm okumak, sultanın huzuruna
girmek ve buna benzer abdestle yapılabilen işler için teyemmüm edemez. Etse de sahîh olmaz.

Hanefiler dediler ki:

Namazın kendisiyle sahîh olabileceği bir teyemmüm için üç şeyden birine niyet etmek
gerekir:

1. Kendisinde bulunan hades hâlinden temizlenmesi. Bu durumdaki kişinin büyük veya küçük hades
hallerinden hangisinden temizlenmeye kasd ettiğini belirlemesi gerekmez. Kişi, cünüb olsa da bu teyemmümle
sadece küçük hades hâlini ortadan kaldırmaya niyet etse bile teyemmüm, yine geçerli olur.

2. Kişi, almakta olduğu bu teyemmümle namaz kılmayı mubah edinmeye veya hades hâlini ortadan
kaldırmaya da niyet edebilir, Zîrâ Hanefî mezhebine göre teyemmüm, hades hâlini ortadan kaldırabilir.

3. Kişi, almakta olduğu bu teyemmümle temiz olmaksızın yapılamayacak olan ibâdetlerden birini yapmayı
kasdetmelidir. Örneğin, namaz için teyemmüm ettiğine veya secde-i tilâvet için teyemmüm ettiğine niyet etmelidir. Ama yapmakta olduğu bu teyemmümle namaz kılmayı mubah edinmeyi veya kendisinde bulunan
hades hâlini ortadan kaldırmaya niyet etmezse bu teyemmüm ile kılacağı namaz sahîh olmaz. Veya ibâdet
olmayan bir şeyi, yahut da asıl ibâdet olmayıp da ibâdet aracı olan bir şeyi yapmaya niyet eder veyahut da
tahâretsiz (abdestsiz) de olsa sahîh olacak bir ibâdeti kastederse, bu teyemmümle kılacağı namaz sahîh olmaz.
Şimdi bu hususları biraz daha izah etmeye çalışalım: Sözgelimi kişi, teyemmüm ederken Mushaf’a dokunmaya
niyet etsin. Mushaf’a dokunmak aslında bir ibâdet değildir. Mushaf’a dokunmakla kişi, bir sevâb işleyip Allah’a
yaklaşmış olmaz. Ancak Musharı okumak bir ibâdettir. İşte Mushaf’a dokunmak niyetiyle yapılan teyemmümle
kılman namaz sahîh olmaz. Diyelim ki, teyemmüm eden kişi, ezan okumak veya kamet getirmek için teyemmüme
niyet etmiş olsun. Bunlar, aslında istenen birer ibâdet değildirler. Sadece birer duyuru niteliğindedirler ve
abdestsiz de yapılabilirler, işte kişi, bunları yapmak niyetiyle teyemmüm etmişse, bu teyemmümle kılacağı namaz
sahîh olmaz. Yine kişinin, abdestsiz iken Kur’an okuma niyetiyle teyemmüm etmiş olduğunu düşünelim: Burada
Kur’an-ı Kerîm okumak, zâtı itibariyle istenen bir ibâdettir. Yalnız abdestsiz iken de okunması caiz olur. Kur’anı Kerîm okumak niyetiyle teyemmüm eden kişinin durumu, tıpkı selâm vermek için teyemmüm eden bir kişinin
durumuna benzemektedir. Buna göre bir kişinin almış olduğu bu teyemmüm ile namaz kılması sahîh olmaz.

Şafiîler dediler ki: Teyemmüm edecek kişinin namaz ve benzeri ibâdetleri edâ edebilmek için teyemmüme niyet
etmesi gerekir. Yoksa hades hâlini ortadan kaldırmak için teyemmüme niyet etmesi sahîh olmaz. Zîrâ bu mezhebe
göre teyemmüm, hades hâlini ortadan kaldırmaz. Ayrıca salt teyemmüme niyet etmek de sahîh olmaz. Çünkü zâtı
itibariyle teyemmüm, istenen bir ibâdet olmayıp, zarurî bir temizlenmeden başka bir şey değildir. Namaz kılmayı
mubah edinmek veya başka bir ibâdeti edâ etmek kasdıyle teyemmüme niyet eden kişi için üç durum söz
konusudur.

1. Teyemmüm etmekte olan kişi, farz bir namazı kılmaya veya farz bir tavafı yapmaya veya cuma hutbesini
irâd etmeye niyet edebilir.

2. Teyemmüm etmekte olan kişi, bu teyemmümü ile nafile bir namazı kılmaya, farz olmayan bir tavafı
yapmaya veya cenaze namazını kılmaya niyet edebilir.

2. Teyemmüm etmekte olan kişi, bu teyemmümü ile nafile bir namazı kılmaya, farz olmayan bir tavafı
yapmaya veya cenaze namazını kılmaya niyet edebilir.

3. Teyemmüm etmekte olan kişi bu teyemmümü ile, tilâvet secdesini veya şükür secdesini yapmaya veya
Mushaf’a dokunmaya veya Kur’an okumaya niyet edebilir.

Birinci şıkka göre teyemmüme niyet eden kişi bu teyemmümü ile birinci derecede farz bir namazı kılabilir.
Önceden kasdettiği farz bir namazı kılmayıp da başka bir farz namazı kılabilir. Buna ek olarak da dilediği kadar
nafile namaz kılabilir. Ayrıca ikinci ve üçüncü şıkta sayılan, yapılması taharete dayalı olan ibâdetleri de yapabilir.
İkinci şıkka göre teyemmüme niyet eden kişi, yine ikinci ve üçüncü şıklarda sayılan ibadetleri bu teyemmümle
yapabilir. Bu teyemmümle dilediği kadar nafile namaz da kılabilir. Mushaf-ı Şerîf e dokunabilir. Ancak farz
namazı kılamaz. Farz olan tavafı ifâ edemez.. Cuma hutbesini irâd edemez.
Üçüncü şıkka göre teyemmüm eden kişiye gelince; bu, almış olduğu teyemmümle sadece üçüncü şıkta sayılan
ibâdetleri yapabilir. Bunlardan herhangi birine önceden niyet etmiş olsa bile, yine de dilediğini yapabilir. Şafiî
mezhebine göre teyemmüm etmekte olan kişinin, kendisindeki hades hallerinden herhangi birini belirlemesi
gerekmez. Meselâ cünüb bir kişi, teyemmüm ederken, “küçük hades hâlinin mâni olduğu namazı mubah
edinmeye niyet ettim” derse ve bu sözü söylerken de gerçekten küçük hades hâlinde bulunduğunu zannederse,
bu zannının yanlış olduğu anlaşılsa bile, bu teyemmümü, namaz kılması için yeterli olur. Ama bu niyeti yaparken
kasıtlı olarak böyle söylemiş olursa niyeti oyuncak hâline getirdiği gerekçesiyle bu teyemmümle kıldığı namaz
sahîh olmaz.

Hanbeliler dediler ki:

Teyemmümün sahîh olması için niyet şarttır. Niyeti yaparken de kişi, neyi mubah
edineceğini belirtmelidir. Sözgelimi bu teyemmümle namaz mı kılacağını, tavaf mı edeceğini, farz mı, yoksa,
nafile mi edâ edeceğini küçük hades hâlinden mi, yoksa büyük hades halinden ötürü mü ibâdetleri; mubah
edineceğini, veyahut da bedenindeki bir necaseti mi temizleyeceğini belirtmelidir. Bu mezhebe göre beden
üzerindeki bir necasetten ötürü de teyemmüm edilebilir. Ama beden üzerindeki bir necaset için teyemmüm
etmeden önce bu necaseti elden geldiğince hafifletmeye çalışmak gerekir. Elbise üzerindeki necasetle bir yer
üzerindeki bir necasete gelince, bunları temizlemek niyetiyle teyemmüm etmek sahîh olmaz. Ayrıca hades hâlini
ortadan kaldırma niyetiyle teyemmüm etmek de sahîh olmaz. Zîrâ bu mezhebe göre teyemmüm, hades hâlini
ortadan kaldırmaz. Ancak bu halde iken teyemmüm, ibâdetlerin yapılabilmesi için bir ruhsat sağlar

Bir kişide hem küçük, hem de büyük hades hâli bir arada bulunur ve ayrıca bedeninde bir necaset de bulunursa
ve kişi teyemmüm ederken sadece bunlardan birinden ötürü ibâdeti mubah edinmeye niyet ederse bu niyetiyle
almış olduğu teyemmüm yeterli olmaz. Örneğin teyemmüm ederken, cünüblükten ötürü öğle namazını mubah Bir kişide hem küçük, hem de büyük hades hâli bir arada bulunur ve ayrıca bedeninde bir necaset de bulunursa
ve kişi teyemmüm ederken sadece bunlardan birinden ötürü ibâdeti mubah edinmeye niyet ederse bu niyetiyle
almış olduğu teyemmüm yeterli olmaz. Örneğin teyemmüm ederken, cünüblükten ötürü öğle namazını mubah

Bir kişi, teyemmüm ederken vasıf belirtmeksizin mutlak olarak namaz kılmaya veya tavafa niyet ederse bu
teyemmümle sadece nafile namazı kılabilir veya nafile tavafını yapabilir.

Niyetin vakti, ellerin, kendisiyle teyemmüm edilecek olan şeyin üzerine indirildiği andır.

Şafiiler dediler ki:

Niyetin, ellerin kendisiyle teyemmüm edilecek şeyin üzerine konması anında yapılmış olması
yeterli olmaz. Aksine ellerin, toprağı alıp azıcık yüze sürülmesi anında yapılması vâcibtir. Çünkü teyemmümde
ilk olarak yüz meshedilir.

Hanbeliler dediler ki: Niyetin, yüzü meshetmekle birlikte yapılması şart değildir. Aksine, yüz meshedilmeden
az önce de niyet edilebilir. Bu husus, bütün ibâdetler için geçerlidir.

2. Teyemmümün rükünlerinden ikincisi, temizleyici toprağın mevcut olmasıdır. Bu, kendisine necaset değmemiş
olan bir topraktır. Kendisine necaset değmiş olan toprakla teyemmüm etmek sahîh olmaz. Bu toprak üzerindeki
necasetin cismi ve eseri gitmiş olsa bile, yine de teyemmümün sıhhatine engel olur. Temizleyici toprağın
mâhiyetine ilişkin olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.

Şafiiler dediler ki: Temizleyici topraktan maksat, üzerinde toz bulunan topraktır. Tozlu kumlar da temizleyici
topraktan sayılır. Gerek temizleyici toprağın, gerekse kumun üzerinde toz bulunmadığı takdirde bunlarla
teyemmüm etmek sahîh olmaz. Toprağın yakılmış veya yakılmamış olması, teyemmümün sıhhati açısından bir
farklılık meydana getirmez. Ancak yakılmış olan toprak, kül hâline gelmemiş olmalıdır. Yine toprağm bitki
yetiştirmeye elverişli olmasıyla olmaması arasında, teyemmümün sıhhati açısından bir fark sözkonusu değildir.
Şâfiîler kuru çamurun da dövülmesi hâlinde toz olursa, bunu da topraktan saymışlardır. Toprak veya kum, kiremit
parçaları ya da unla karıştırılırlarsa karıştırılan bu nesneler her ne kadar az olsalar da bu karışımla teyemmüm
etmek sahîh olmaz. Ayrıca teyemmüm edilecek temizleyici toprağın Müsta’mel olmaması da şarttır.
Müsta’melden kastımız, teyemmüm esnasında meshedilen organdan artakalan veya organın üzerinden yere
serpilen topraktır.

Hanbeliler dediler ki:

Temizleyici topraktan maksat, pâk olan topraktır. Ayrıca teyemmüm edilecek olan bu
nitelikteki toprağın da mubah bir toprak olması gerekir. Örneğin gasbedilen temizleyici bir toprakla teyemmüm
etmek sahîh olmaz. Teyemmüm edilecek toprağın yakılmamış olması da gerekir. Kiremit ve benzeri, dövülüp
ufalanan şeylerle de teyemmüm edilemez. Çünkü bunlar, yakılmış olmaları nedeniyle topraklık özelliğini
yitirmişlerdir.

Hanbelîler, bu toprakların tozlarının mesh organlarına ilişmesini de şart koşmuşlardır. Çünkü bunlara göre tozu
olmayan toprakla mesh yapılamaz. Temizleyici ve fakat tozsuz toprağa kireç ve alçı gibi bir şey karışacak olursa
bu toprağın hükmü, temizleyici suya başka temiz bir şeyin karışması gibi olur. Bu durumdaki karışımda çoğunluk
toprakta ise bununla teyemmüm etmek caiz olur. Eğer çoğunluk, toprağa kansan buğday ve arpa gibi tozsuz bir
şeyde olursa bununla teyemmüm etmek caiz olmaz. Kurutulması mümkün olmayan çamurla da teyemmüm etmek
sahîh olmaz. Ancak vaktin çıkmasından önce kurutulması mümkün olursa onunla teyemmüm etmek caiz olur.
Vaktin çıkmasından sonra kurutulması mümkün olursa, onunla teyemmüm etmek sahîh olmaz.

Hanefiler dediler ki: Temizleyici toprak, yer cinsinden olan şeylere denir. Buna göre toprakla, kumla, çakılla,
düz ve kaygan olsa bile taşla, yerden oluşan tuzlu toprak kitleleri ile teyemmüm etmek caiz olur. Ama kitleleşmiş
olan suya gelince -ki bu da kardır- bununla teyemmüm etmek, yerin parçalarından sayılmadığı gerekçesiyle sahîh
olmaz. Aynı şekilde ağaçlarla, cam parçalarıyla, taşınan madenlerle de teyemmüm etmek sahîh olmaz. Ama
ocağında bulunan madenin üzerindeki toprakla teyemmüm edilebilir. Eskimiş de olsa inci ile, unla, külle, kireçle,
zırnıkla, kükürtle, firuzeyle, sürmeyle, aşı çamuru ile teyemmüm etmek caiz olmaz. Yanmış tuğlayla teyemmüm
edilebilir. Yere ait olmayan bir şey, toprağa karışır da bu şeyin karışımdaki payı daha fazla olursa bununla
teyemmüm sahîh olmaz. Ama toprakla bu karışan şey aynı miktarda olur veya toprak daha fazla olursa o zaman
bu karışımla teyemmüm etmek sahîh olur.

Malikiler dediler ki: Saîd kelimesinden maksad, yükselen, yani yerin cüzleri arasından çıkıp yükselen şey
demektir, ki, bu da toprağı, kumu, taşı, kar ve benzeri şeyleri kapsamına alır. Ama diğerlerine nisbetle daha fazîletli olduğu gerekçesiyle, bulunması hâlinde toprakla teyemmüm etmek daha iyi olur. Kar da her ne kadar donup
kitleleşmiş bir su ise de, yerin parçalarından olan taşa çok benzemektedir. înce çamur da böyledir. Ancak bununla
teyemmüm ederken elleri çok hafif bir şekilde üzerine koymak gerekir. Veya meshetmeden önce kurutulması
gerekir. Ki organları kirletmesin. Kireç de böyledir. Fıkıhçılar kireci, yandıktan sonra kireç hâline gelen taş olarak
tanımlamışlardır. Ama yandıktan sonra kireçle teyemmüm etmek caiz olmaz. Madenlerle de teyemmüm
edilebilir. Ancak altın, gümüş ve mücevherler bundan müstesnadır. Yine aynı şekilde şap ve tuz gibi ocağından
alınıp taşınmış olan madenlerle de teyemmüm etmek caiz olmaz. Yakılmış tuğlayla da teyemmüm etmek caiz
olmaz. Ama yanmamış olur da necis veya fazla miktardaki (saman) gibi bir şeyle karışmamışsa teyemmümde
kullanılması sahîh olur. Temiz olup da çok olan şeyin izahına gelince bu, çoğunlukla çamurun miktarı kadar olan
(saman gibi) şeydir. Bu durumda temiz olan bu şeyin teyemmüm açısından toprağa bir zararı dokunmaz. Yere ait
olmayan ağaç, ot ve benzeri şeylerle teyemmüm etmeye gelince, bu caiz olmaz. Ancak vakit daralır da teyemmüm
edilecek başka bir şey de bulunmazsa, bazı âlimler bu durumda bunlarla teyemmüm edilmesine cevaz
vermişlerdir. Temizleyici toprağın müsta’mel olması, teyemmümde ellerin bir defa ona vurulmasıyla, yani
avuçların bu toprak üzerine konulmasıyla olur.

3. Teyemmümün rükünlerinden üçüncüsü, bir tek elle veya parmakla da olsa, yüzün tümünü meshetmektir

Hanefiler dediler ki: Mesh elle yapıldığı takdirde, elin tümü veya çoğu ile yapılması şarttır. Elle veya elin yerine
geçerli olan bir şeyle de yapılsa mesh farzdır. Ellerin ve yüzün meshle kaplanması rükün olmayıp şarttır. Mesh,
iki vuruşla veya iki vuruşun yerine geçerli olan vuruşla yapılır. Söz gelimi teyemmüm yapacak olanın yüzüne toz
isabet eder de elini bu tozun üzerine sürüp yüzünü meshederse bu, birinci vuruşun yerine geçer. İki vuruş veya
iki vuruşun yerine geçerli olan vuruşlar, teyemmümün rükünlerinden sayılmaktadır. Her ne kadar âyet-i kerîmede
bundan söz edilmemisse de, bu hususta şöyle bir hadîs-i şerif mevcuddur.

Ne kadar uzun olursa olsun, sakal da yüzün kapsamına girer. Burun kemerleri arasında bulunan aralık ile
gözkapağı çukurlarıyla şakak aralarındaki kısım, kulak kökünün altında kalan ve şakakla kulak arasında kalan
beyazlık da yüzün kapsamına girer. Teyemmüm eden kişi, vücûdunun çukur yerlerini araştırmaz.

Hanefiler dediler ki: Abdestte yıkamlması vâcib olan sakal tüyleri,yüzün cildinin hizasında bulunan tüylerdir.
Ki bunları teyemmümde de meshetmek vâcibtir. Sakalın uzayan kısımlarını meshetmek vâcib değildir.

4. Teyemmümün rükünlerinin dördüncüsü elleri dirseklerle beraber meshetmektir.

Mâlîkî ve Hanbeliler dediler ki: Teyemmümde farz olan, elleri bilekler kadar meshetmektir. Dirseklere kadar
meshetmek ise, ileride de anlatılacağı gibi sünnettir.
Meshe engel yüzük ve bilezik gibi şeyleri çıkararak altlarını meshetmek vâcibtir. Bunları hareketlendirmek,
teyemmümde yeterli olmaz.

Hanefiler dediler ki: Dar yüzük ve bileziği hareket ettirmek teyemmümde de yeterli olur. Hareket ettirmekten
maksat, altına tozu ulaştırmak olmayıp, sadece orasını meshetmektir.

Ama abdestte böyle bir zorunluluk yoktur. Bu saydıklarımızın yanısıra bazı mezhebler, teyemmüm için birtakım
farzlar daha ilâve etmişlerdir.

Mâlîkîler:

Teyemmümün farzlarına, teyemmüm organları arasında; teyemmüm ile teyemmümün kendisi için
yapılmakta olduğu namaz ve benzeri ibâdetler arasında muvâlât (çabuk davranma) hükmünü de eklemişlerdir.
Sözgelimi teyemmüm etmekte olan kişi, unutarak da olsa teyemmüm organları arasında veya teyemmümle
kendisi için teyemmüm etmekte olduğu namaz ve benzeri ibâdet arasında muvâlâtı ihlâl edecek kadar uzun zaman
aralığı koyarsa teyemmümü sahîh olmaz.

Bu mezhebe göre teyemmümün farzları dört tanedir:

1. Niyet.

2. İlk vuruş. Önce de anlatıldığı gibi bu vuruşta temizleyici toprak kullanılır.

3. Yüzün ve bileklere kadar ellerin meshle kaplanması.

4. Muvâlât.

Hanbelîler: Teyemmümün farzlarına, küçük hadesten ötürü yapılması durumunda tertib ve muvâlât unsurlarını
da eklemişlerdir. Ama teyemmüm, büyük hadesten veya vücûd üzerinde bulunan bir necasetten ötürü yapılacak
olursa tertib ve muvâlât farz olmaz. Bu mezhebe göre de, teyemmümmün farzları dört tanedir:

1. Ağız ve kulağın iç kısımlanyla, hafif tüylerin alt kısmındaki deri dışında yüzün tümünün meshedilmesi.

2. Bileklere kadar ellerin mesh edilmesi.

3. Tertib.

4. Muvâlât

Bunlardan son ikisi, küçük hadesten ötürü yapılan teyemmüm için söz konusudur.

Şâfiîler: Teyemmümün farzlarına şu hususları eklemişlerdir:

1. Teyemmüme yüzden başlayıp sonra elleri meshetmekle tertibe riâyet etmek. Bu teyemmüm küçük hades
hâlinden ötürü de olsa büyük hâlinden ötürü de olsa aynı farz söz konusudur.

2. Toprağın yüz ve ellere nakledilmesi. Diyelim ki; toprağın tozu yüze veya ellere uçsa, kişi bu toz
savruntusu içinde yüzünü hareket ettirse ve bu esnada teyemmüme de niyet etse, teyemmümü, nakil farzının
gerçekleşmemesi nedeniyle sahîh olmaz.

3. Tozlu olan temizleyici toprak. Kişi toprağı teyemmüm organlarına naklederken bu vasıftaki bir topraktan
nakledilmelidir. Ayrıca toprak nakledilirken de bunun iki vuruşla yapılması şarttır. Şâfîîlere göre teyemmümün
farzları yedi tanedir:

1. Niyet
2. Yüzün meshedİlmesİ.
3. Dirseklerle beraber ellerin meshedilmesi.
4. Tertib.
5. Toprağın teyemmüm organlarına nakledilmesi.
6. Tozu olan temizleyici toprakla teyemmüm edilmesi.
7. Toprağın, teyemmüm organlarına nakledilmesinin
Hanefiler: Teyemmümün farzlarına hiçbir Şey eklememişlerdir. ZÎrâ bunlara göre teyemmümün rükünleri mesh
İle iki vuruştan İbarettir. Mesh, zaten âyette, teyemmümün mâhiyetinden sayılmıştır. İki vuruşa gelince geçen
sayfalarda anılan hadise dayanılarak her ne kadar teyemmümün mâhiyetinden değilseler de yapılması gerekli
Olan lardandırlar.